ZonêMa/Kirmancki | Türkce | Deutsch | English |
Ğezale [d.] [Ar. ɣaˈzaːl] | 1) gazel (flört etme, aşk sözleri, aşk şiiri), ceylan 2) bir kız ismi | 1) Gazelle, Reh 2) Mädchenname | 1) gazelle 2) girl name |
Ğezê! (Ğezale!) [d.] | Ğezê! (Ğezale!) | Ğezê! (Ğezale!) | Ğezê! (Ğezale!) |
Ğêl [e.] [coğ.] | Eğil (Diyarbakır iline bağlı ilçe) | Eğil (Diyarbakır) | Eğil (Diyarbakır) |
ğıjirtık [e.] [zool.] | makaslı böcek | | |
ğılayene (ğılen-, ğıla-, -ğıl- ) [f.] | kıpraşmak, oynaşmak, kaynaşmak | | |
ğıle kerdene | oburluk yapmak | | |
ğırğırıke | yürüteç | Gehhilfe, Lauflernhilfe, Rollator | walker, rollator |
ğırık | ufak oduncuklar, ufak ağaççıklar | | |
ğırare [d.] [Ar.] (1) | harar (çoğu kıldan dokunmuş, büyük çuval) | großer Sack | big sack |
ğız kerdene (ğız ken-) | kendini sürüklemek | sich schleppen, schleifen | drag oneself (or struggle) (along), grind |
ğız [sıf.] (2) | boz renkli, gri | Grau | gray |
ğızğızık | kaykay | Skateboard | skateboard |
ğızage (ğızange) | kızak | Schlitten | sled, sledge, tobaggan |
ğızalek (ğızal, ğızalık) [e.] | mangal kömürü, odun kömürü | Grillkohle | barbecue charcoal |
ğızar [e.] [Far. χarās] | hızar, büyük bıçkı, keski, büyük testere | Sägewerkzeug | big saw, saw instrument, whipsaw |
ğıze (zığe) [d.] | yem kabı | Futterbehälter | fodder container |
ğızkın [sıf.] (2) | grimsi (rengi griyi andıran, griye benzeyen, grimtırak) | gräulich | grayish, greyish |
ğızne [d.] (2) | yığın | Haufen, Anhäufung, Stapelung | heap, pile up, stack up |
ğal (çwal, çial) [e.] [sıf. → 2) [Far. ğwāl] | çuval 1) büyük torba 2) bu torbanın alabileceği miktarda olan | Sack | sack, bag |
ğare cı biyene (ğırre cı biyene) (vergi ğarê/ğırê cı bi - kurtlar üzerine (topluca) atıldı, saldırdı) | birinin üzerine topluca atılmak, saldırmak | | |
ğedar biyayene | gaddar olmak (acımasız, haksız, insafsız davranmak) | erbarmungslos sein, grausam sein, Tyrann sein | being pitiless, being merciless, being cruel, being ruthless, being tyrant |
ğedar [sıf.] [Ar.] | gaddar (acıması olmayan, başkalarına haksızlık eden, merhametsiz, katı yürekli, insafsız davranan, kıyıcı) | erbarmungslos, grausam, Tyrann | pitiless, merciless, cruel, ruthless, tyrant |
ğedarêni (ğedariye) | gaddarlık | Erbarmungslosigkeit, Grausamkeit | pitilessness, mercilessness, cruelty |
ğedarêni (ğedariye) kerdene | gaddarlık etmek (gaddarca, insafsızca davranmak, kıyıcılık etmek) | Grausamkeit tun | do pitilessness, do mercilessness, do cruelty, do ruthlessness, do tyranny |
ğelğeliyene | bir şeyin içinde debelenip durmak | | |
ğelet şiyene | ters gitmek | | |
ğeletıtene | yanıltmak, şaşırtmak, aldatmak | | |
ğeletiyayene (ğeletin-, ğeletiya-, -ğeleti- ) [f.] | yanılmak, aldanmak, şaşırmak | | |
ğeletnayene (ğeletnen-, ğeletna-, -ğeletn- ) [f.] | yanıltmak, altatmak, şaşırtmak | | |
ğenim biyayene | zehir zıkkım olmak, gözüne yüzüne/dizine durmak (ilenme sözü, birinin kötü bir duruma düşmesi dileği) | | |