Türkce | ZonêMa/Kirmancki |
1) bebekler için kullanılan ve yasaktır anlamında bir deyim 2) çocuk dilinde zararlı olan | buv (cız) |
1) bedel 2) gezgin derviş 3) dilenci kılıklı, üstü başı perişan kimse | abdal [e.] [Ar.] |
1) bekâr (evlenmemiş kimse) 2) ergin (yetişkin) | azeb/e [sıf. → 1] |
1) belli belirsiz 2) belli olmayan, belirsiz | beli u bêliman |
1) ben böyle yapıyorsam, sebep değildir ki siz bana diyesiniz "kötüdür" 2) benim böyle yapıyor olmam, bana kötü demenize sebep değil | ez ke nia kenane (ken, kon) sebeb niyo ke şıma mırê vacê "xırabıno" |
1) ben büyük oldum, ben büyüdüm 2) ben daha yaşlı oldum | ez biyane pil |
1) ben büyük oluyorum, ben büyüyorum 2) ben daha yaşlı oluyorum | ez benane pil |
1) ben döküyorum 2) ben parçalara ayrıştırıyorum, ben çözüp parça haline getiriyorum | ez çırç kenane (kon) (ez çarç kenane) |
1) ben gittim (geçmiş zaman, geçişsiz) | ez şiyane (şüne, şine) |
1) ben götürüyorum 2) ben oluyorum | ez benane (ben) |
1) ben kurtulmuyorum 2) ben bitmiyorum | ez nêxelesinane (nêxelesin) |
1) ben kurtuluyorum 2) ben bitiyorum | ez xelesinane (xelesin) |
1) ben oraya döküyorum 2) 2) ben oraya parçalara ayrıştırıyorum, ben oraya çözüp parça haline getiriyorsun | ez çırçê (çarçê) ucay kenane (kon) |
1) ben sürüyorum (taşıt, hayvan, tarla, toprak, harman, çift...) 2) ben ekiyorum, ben tohum ekiyorum (sebze ve meyve) 3) ben olmaya devam ediyorum, ben sürdürüyorum | ez ramenane (ramenu) |
1) ben tahmin edebiliyorum 2) ben şüphelenebiliyorum, ben kuşkulanabiliyorum | ez şikin guman bıkeri |
1) ben zorunda kaldım ki bağırayım 2) ben bağırmak zorunda kaldım | ez mecbur mendu ke bıbarri |
1) ben zorunda kaldım, bağırdım 2) ben bağırmak zorunda kaldım | ez mecbur mendu, barru |
1) benim 2) benim! | (ez) ezane (ezune, eza, ezo, ezu) (ezane!) |
1) benzemek 2) kalmak | mendayene |
1) beraber, birlikte 2) bir kız ismi | Piya [d.] |
1) berhudar ol, teşekkür(ler) 2) "iyi günler göresin", "şanslı, mutlu ol", "yücel", "önder ol" anlamında kullanılan bir iyi dilek sözü | berxudar be! (2) |
1) berhudar olun, teşekkür(ler) 2) "iyi günler görün", "şanslı, mutlu olun", "yücelin", "önder olun" anlamında kullanılan bir iyi dilek sözü | berxudar berê! [ç.] |
1) berhudar olunuz, teşekkür(ler) 2) "iyi günler göresiniz", "şanslı, mutlu olunuz", "yüceliniz", "önder olunuz" anlamında kullanılan bir iyi dilek sözü | berxudar berêne! |
1) berrak, billur gibi, duru, temiz, açık 2) bir kız ismi | Zelal [sıf., d.] |
1) beste (müzik yapıtı) 2) bağlı | beste [d.] [Far.] |
1) beyaz ekmekler 2) beyaz ekmeği | nonê sıpey |
1) bez, çaput, paçavra 2) bez veya kumaşın küçük parçası | paçik |
1) bilimci olmak, bilim adamı olmak 2) bilen olmak, bilgili olmak, bilgili kişi olmak, bilgin olmak | zanaoğ/e biyene [e./d.] |
1) bilimci, bilim adamı 2) bilen, bilgili, bilgili kişi, bilgin | zanaoğ/e (zandoğ/e, zonaoğ/e) [e./d.] |
1) bilimciler, bilim adamları 2) bilenler, bilgili kişiler, bilginler | zanaoği [ç.] |