Türkce | ZonêMa/Kirmancki |
1) şarap içen 2) içici, içkici | meywer |
1) şarkı, türkü 2) şiir 3) kelam (eskimiş: söz, söyleyiş biçimi, söyleme) 4) islamiyetin ana ilkelerini konu edinen bilim | kılame [d.] [Ar.] |
1) şenlendiriyor 2) kutluyor | keno şên |
1) şişe 2) bardak | şûşe (şuşe) [Far.] |
1) şu 2) (işaret zamiri, konuşana uzak ilişkili), orada, şu an (zamansal) | ha (ho) [gram.] |
1) şöhret olasın diye yolunu şaşırma 2) şöhret olmak için yolunu şaşırma | serba ke namdar bê, raa xo şaş meke |
1) şömine, baca 2) köy evlerindeki pencere | locıne (loce, lojıne, lojune, lozınge) [d.] |
1) (biraz) sonra (zamansal) 2) arka, geri, gerisingeri(ye), art (mekânsal) 3) yine, tekrar, bir daha | tepiya (tene tepiya, tepa) (3) |
1) (biraz) sonra dur! (zamansal) 2) arkada dur! geri(de) dur! (mêkansal) 3) yine dur! tekrar dur! bir daha dur! | tepiya (tepa) vınde! |
1) (biraz) sonra gel! (zamansal) 2) arkaya gel! geri gel! (mêkansal) 3) yine gel! tekrar gel! bir daha gel! | tepiya (tepa) bê! |
1) (biraz) sonra gelin! (zamansal) 2) arkaya gelin! geri gelin! (mêkansal) 3) yine gelin! tekrar gelin! bir daha gelin! | tepiya (tepa) bêrê! |
1) (biraz) sonra gelmek (zamansal) 2) arkaya gelmek, geri gelmek (mêkansal) 3) yine gelmek, tekrar gelmek, bir daha gelmek | tepiya (tepa) amayene |
1) (biraz) sonra gitmek (zamansal) 2) arkaya gitmek, geri(ye) gitmek (mêkansal) 3) yine gitmek, tekrar gitmek, bir daha gitmek | tepiya (tepa) şiyayene |
1) (biraz) sonra götür! (zamansal) 2) arkaya götür! geri götür! (mêkansal) 3) yine götür! tekrar götür! bir daha götür! | tepiya (tepa) bere! |
1) (biraz) sonra götürmek (zamansal) 2) arkaya götürmek, geri götürmek (mêkansal) 3) yine götürmek, tekrar götürmek, bir daha götürmek | tepiya (tepa) berdene |
1) (biraz) sonra götürün! (zamansal) 2) arkaya götürün! geri götürün! (mêkansal) 3) yine götürün! tekrar götürün! bir daha götürün! | tepiya (tepa) berê! |
1) (meyve, sebze) soymak, kabuğunu soymak 2) gasp etmek | serde kerdene (serde ken-, serde kerd-, serde ker- ) |
1) ağaç 2) darağacı, sehpa | dare [d.] [Far.] |
1) aşağıdan, alttan 2) aşağıdadı:r, alttadır | cêro |
1) aşama, basamak, kat 2) yayvan ve kenarları geniş, büyük bakır kap | lenger [Far.] |
1) aşk olsun (ayıp ettin, rica ederim, lafı mı olur? hiç önemli değil, canın sağ olsun, gücendim) 2) dervişler arasında kullanılan bir selamlama sözü | eşq bıbo |
1) acı 2) keskin, sivri | tuj |
1) acı olmak 2) keskinleşmek 3) sivrileşmek, sivrilmek | thuz biyene |
1) acı yapmak 2) keskinleştirmek 3) sivrileştirmek, sivrileştirmek, sivriltmek, bilemek | thuz kerdene |
1) acı, 2) keskin 3) sivri | thuz (thuj, thuc) [sıf.] |
1) acılı 2) keskinli 3) sivrili | thuzın (thujın) |
1) acılık 2) keskinlik 3) sivrilik | thuzêni (thujêni), thuziye (thujiye) |
1) acele, tezlik 2) yüksek ateşten dolayı titreme | lerze [d.] [tıbbi → 2] (lerza mı esta - acelem var) |
1) ad 2) ün | nam [Far.] |
1) adım 2) an, esna | game [d.] |