Türkce | ZonêMa/Kirmancki |
1) bacaklı, bacağı olan 2) bacakları uzun olan, uzun boylu | beşeqe (beseqe, besaqe, beçaqe) [sıf.] |
1) bacaksız, bacağı olmayan 2) bacakları kısa olan, kısa boylu, bodur | bêşeqe (bêseqe, bêsaqe, bêçaqe) [sıf.] |
1) bacaksızlık, bacaksız olma durumu 2) bacakları kısa olma durumu | bêşeqêni, bêşeqiye (bêseqêni, bêseqiye, bêsaqêni, bêsaqiye bêçaqêni, bêçaqiye) |
1) bak 2) kontrol et 3) besle | qaytê cı be (ve) |
1) bakma 2) kontrol etme, gözetme 3) besleme | qayt |
1) bakmak 2) kontrol etmek 3) beslemek | qaytê cı biyayene |
1) bana seslendi 2) bana yanıt verdi | veng da ((e)ra) mı (1) |
1) basmak 2) bindirmek, sırtına yüklemek | ero cı nayene (nan- ro cı, na- ro cı, ero cı n- ) [f.] |
1) batırıyor, sokuyor, saplıyor 2) geçirerek koyuyor, geçirerek takıyor | keno pede |
1) bazı, bazıları, bazısı, kimi, kimisi, kimileri 2) az daha | tayê [belgisiz sıf.] (tayê estê ke nêtersenê - bazıları var hiç korkmuyor) |
1) bebek 2) beşik | derguş (dergus) |
1) bedel 2) gezgin derviş 3) dilenci kılıklı, üstü başı perişan kimse | abdal [e.] [Ar.] |
1) bekâr (evlenmemiş kimse) 2) ergin (yetişkin) | azeb/e [sıf. → 1] |
1) belirli bir davranışta bulunmaya zorlayıcı söz, buyuru, emir, ferman 2) egemenlik 3) buyruk, alevi dini eser | buyrıxe [d.] |
1) ben böyle yapıyorsam, sebep değildir ki siz bana diyesiniz "kötüdür" 2) benim böyle yapıyor olmam, bana kötü demenize sebep değil | ez ke nia kenane (ken, kon) sebeb niyo ke şıma mı rê vacê "xırabıno" |
1) ben büyük oldum, ben büyüdüm 2) ben daha yaşlı oldum | ez biyane pil |
1) ben büyük oluyorum, ben büyüyorum 2) ben daha yaşlı oluyorum | ez benane pil |
1) ben döküyorum 2) ben parçalara ayrıştırıyorum, ben çözüp parça haline getiriyorum | ez çırç kenane (kon) (ez çarç kenane) |
1) ben gittim (geçmiş zaman, geçişsiz) | ez şiyane (şüne, şine) |
1) ben götürüyorum 2) ben oluyorum | ez benane (ben) |
1) ben kurtulmuyorum 2) ben bitmiyorum | ez nêxelesinane (nêxelesin) |
1) ben kurtuluyorum 2) ben bitiyorum | ez xelesinane (xelesin) |
1) ben oraya döküyorum 2) 2) ben oraya parçalara ayrıştırıyorum, ben oraya çözüp parça haline getiriyorsun | ez çırçê (çarçê) ucay kenane (kon) |
1) ben sürüyorum (taşıt, hayvan, tarla, toprak, harman, çift...) 2) ben ekiyorum, ben tohum ekiyorum (sebze ve meyve) 3) ben olmaya devam ediyorum, ben sürdürüyorum | ez ramenane (ramenu) |
1) ben tahmin edebiliyorum 2) ben şüphelenebiliyorum, ben kuşkulanabiliyorum | ez şikin guman bıkeri |
1) benim 2) benim! | (ez) ezane (ezune, eza, ezo, ezu) (ezane!) |
1) benzemek 2) kalmak | mendayene |
1) beraber, birlikte 2) bir kız ismi | Piya [d.] |
1) berhudar ol, teşekkür(ler) 2) "iyi günler göresin", "şanslı, mutlu ol", "yücel", "önder ol" anlamında kullanılan bir iyi dilek sözü | berxudar be! (2) |
1) berhudar olun, teşekkür(ler) 2) "iyi günler görün", "şanslı, mutlu olun", "yücelin", "önder olun" anlamında kullanılan bir iyi dilek sözü | berxudar berê! [ç.] |