Türkce | ZonêMa/Kirmancki |
1) karnı ağrımak (ağrımaya başlamak) 2) ishal olmak, amel olmak | pize guretene (mı pize gureto - ben ishal oldum) |
1) Karsni, Duzgın Baba'nın üç kız kardeşlerinden biri, mitolojik karekter. 2) Karsni dağı, Xaskare ve Duzgın Baba’nın dağlarının tam karşısında, ama mesafeli, ziyaretgâh | Karsni (Karsini) [d.] [mit.] |
1) kart 2) olgunlaşmış, bayat | qert (numreyê qerti - kart numarası) |
1) katıksız, arı, katışıksız, halis, has 2) iyi niyetli, art niyetsiz 3) Kurnazlığa aklı ermeyen, kolaylıkla aldatılabilen, bön, safdil | saf [sıf.] [Ar.] |
1) kavuşmak 2) yetişmek 3) ulaşmak | cı resayene |
1) kavuştur! 2) yetiştir 3) ulaştır! | cı resne! |
1) kayınpeder, kaynata, kayın baba 2) enişte, kayınbirader, bacanak | vıstewre [e.] |
1) kayıt 2) gözetme, besleme, bakma | qayıt (qayt, qeyd) [e.] [Ar.] |
1) kaza 2) ilçe, kaymakamlık 3) yargı, yargılama | qeza [Ar.] |
1) kazan 2) bunun/onun yanında | lê [e.] |
1) kazmak 2) kaşımak | kınıtene (kınen-, kınıt-, -kın- ) [f.] [tıbbi → 2] |
1) keklik (dişi) 2) bir kız ismi | Zarance (zerence, zorance) [d.] [zool.] |
1) kel 2) kılların dökülmesine yol açtığı bulaşıcı bir hastalık | keçel |
1) keman ve kemençe yayı 2) bir tür halk çalgısı (kemençe) 3) delgi veya küçük torna çevirmek için kullanılan ok yayı biçimindeki araç 4) ağaç gemilerde talimarın üst ucundaki kıvrım | kemane [Far.] |
1) kendi dizlerine vuruyor 2) kendi dizlerine vurursun, kendi dizlerine dövünürsün | dana çokanê xo ra |
1) kendi kendiyle 2) kendiliğinden | xo xo de |
1) kendini beğendirmek veya yalvartmak amacıyla yapılan davranış, cilve, eda 2) şımarıkça davranış | naz [Far.] |
1) kendini beğenmiş, kibirli 2) kura | qure [Ar. → 2] |
1) kendini dayamak, kendini yaslamak 2) alışmak, kendini alıştırmak, uyum sağlamak 3) -e kendini uzatmak, -e kendini yöneltip uzatmak, -e uzanmak | xo era cı dayene (xo dan- ra cı) |
1) kesilmek, bitmek, dinmek 2) ayrılmak | cêbırriyayene |
1) kesmek 2) biçmek, biçki yapmak (dikiş için) | bırrnayene (bırrnen-, bırrna-, -bırrn- ) [f.] |
1) kesmek, bitirmek, dindirmek 2) ayırmak | cêbırnayene |
1) kişi, biri, birisi 2) hiç kimse | kes [e.] |
1) ki, eğer, şayet, ise, -diğini/-diğine, -eceğini/-eceğine, -dikten sonra 2) et | ke (eke) (beno ke o mecêro - olabilir ki o almasın; ma wazenime ke bêrê - biz istiyoruz ki gelin; idare ke - idare et) |
1) kimsesiz olmak 2) çaresiz olmak 3) fakir olmak | nêçar biyayene |
1) kimsesizlik 2) çaresizlik 3) fakirlik | nêçarêni |
1) kireç 2) kabuk (meyvelerin (yemişlerin) kabuk bölümü) 3) agaç veya ot yaprağı 4) kuş tüyü, kanat yaprağı 5) talan, yağma | pur [e.] |
1) koku vermek, koku sinmek, koku nüfuz etmek 2) koku vermek, koku sindirmek, koku nüfuz ettirmek | boe era cı dayene (boe dana ra cı) |
1) kol 2) pazı (kolun omuz ile dirsek arasındaki bölümünde bulunan, şişkince kas kitlesi) | baji (boji, pazi, bazi, bozi) [e.] [Far. → Orta Far. → Avesta] [anat.] |
1) kolay, rahat 2) bir erkek ismi | Asan (ason, asun, oson) [e.] [sıf.] [Far.] |