Türkce | ZonêMa/Kirmancki |
1) ilik, düğme deliği 2) yular | xapıke [d.] |
1) ilkbahar 2) bir erkek ismi | Usar [e.] |
1) imalat, ticaretde ham madde işlenerek yapılan her türlü mal 2) işlenerek yapılan üretim | imalat [Ar.] |
1) inat 2) kin, garaz, düşmanlık | rıke |
1) ince 2) derin olmayan su | tenık [sıf. → 1] |
1) ince yapılı, zarif 2) bir kız ismi | Narine [d.] [Far.] |
1) ince, nazik, kibar 2) bir erkek ismi | Bari [e./sıf.] [Far. bārik → Orta Far.] |
1) ince, nazik, kibar 2) bir kız ismi | Bariye [d./sıf.] [Far. → Orta Far.] |
1) indirmek 2) bırakmak 3) koymak | ronayene (nan- ro, na- ro, ron-) [f.] |
1) ineğin sütünü sağması 2) göçetmek | goç kerdene |
1) intizam, düzenli, düzgün olma 2) düzen, çekidüzen | intizam [Ar.] |
1) intizar, birinin gelmesini, bir şeyin olmasını bekleme, gözleme 2) ilenme, beddua, inkisar | intizar [Ar.] |
1) irfan (bilme, anlama, sezme) 2) gerçeğe ulaştırıcı güçlü seziş | danestan [Far.] |
1) iskân, yurtlandırma 2) yurtlanma | iskan [Ar.] |
1) istasyon, durma, duruş 2) durma yeri, durak | istasyon [Fr. → Lat.] |
1) isteğine kavuşmuş olan, mutlu 2) bir erkek ismi | Kamran [e.] [Far.] |
1) itiraz etmek, karşı çıkmak 2) önüne çıkmak, karşısına çıkmak 3) muhalefet, muhalefet olmak | vera cı veciyayene |
1) iyi yapmak, güzel yapak 2) kıymetli yapmak, değerli yapmak, kaliteli yapmak | hewl kerdene |
1) izin 2) tatil | izın [e.] [Ar.] |
1) iç, içeri, içeriye 2) karın, göbek 3) kalp 4) bir kız ismi | Zerre (zarre) [e./d.] [anat. → 2] |
1) içine batırmak, içine saplamak 2) şırınga/enjekte etmek 3) yavaş yavaş yapmak, ağır ağır yapmak | pede kerdene (ken- pede, kerd- pede, pedeker- ) [f.] |
1) içine koymak 2) saygı göstermek, saymak | tede kerdene (ken- tede, kerd- tede, tede ker-) [f.] (tede nêkena - saymıyorsun, değer vermiyorsun) |
1) içine sokmak , içine saplamak 2) yavaş yavaş vermek, ağır ağır vermek | pede dayene (dan- pede, da- pede, peded- ) [f.] |
1) kışın hayvanlara yem verilen yer 2) ayakla çiğnenmiş karlı alan | danga [d.] |
1) kıldan, pamuk ipliğinden ya da yünden dokunmuş, birbirine kendinden bir parçayla bitişik, eşya taşımaya yarayan iki gözlü büyük torba, iri heybe (at, eşek, binek hayvanlarının eyeri üzerine geçirilir veya omuzda taşınır) 2) omuza geçirilebilen tek gözlü bir torba/çanta | gale |
1) kına 2) bir kız ismi | Hene [d.] |
1) kırışıklık 2) buruşukluk (buruşuk olma durumu, ciltte oluşmuş kırışık) | qırmoçıkiye (qermeçıkiye, qırmıçıkiye) |
1) kırışmak 2) buruşmak | qırmoçıkiyayene (qırmoçıkin-, qırmoçıkiya-, -qırmoçıkiy- ), qırmıçıkiyayene [f.] |
1) kırıştırılmak 2) buruşturulmak | qırmoçniyayene (qırmoçnin-, qırmoçniya-, - qırmoçniy- ), qırmıçniyayene |
1) kırıştırmak 2) buruşturmak | qırmoçnayene (qırmoçnen-, qırmoçna-, -qırmoçn- ), qırmıçnayene |