Türkce | ZonêMa/Kirmancki |
1) el ele 2) birlikte | têdesta |
1) el ele, birlikte dolaştır 2) elden ele dolaştır | têdesta bıfetelne |
1) elle yuvarlanılıp oluşan top, topak 2) dürüm | gude |
1) eller 2) ova yolcusu | deşti |
1) Elma. Birliğin ve dayanışmanın sembolüdür. En ağır yemin ve ritüellerde, kırmızı elma kullanılır ve elmaya ikrar verilir. Müsahiplik, kirvelik rituellerinde niyaz ile birlikte elma kullanılır. Nikah kıyılırken (mor birnayene) elma bulundurulur. Ölen bekar erkeğin eline elma konur ve öyle gömülür. 2) bir kız ismi | saye [d.] [bot.] |
1) elçi 2) Peygamber | êlçi (yêlçi) [din. → 2] [Tr.] |
1) emanet bırakmak 2) bekletilmek | bawokê (bawekê, babokê) verdayene |
1) emanet için güven duymak, emanet olmak 2) beklemek | bawokê biyayene (bawokê biyene, babokê biyayene) |
1) emanet, güvene dayalı olarak verilen şey 2) bekleme | bawok (bawek, babok) |
1) emeklemek, dizler ve eller üzerinde yürümek 2) mecaz: bir işe yeni başlarken deneyimsizlikten ötürü acemilik geçirmek | bulki kerdene |
1) en 2) ilk önce 3) katılma, katma, katkı 4) içinde, içine 5) hatta | tewr |
1) enişte 2) kayınbirader 3) bacanak | xınami [e.] |
1) erkek kardeş, abi, birader 2) bir erkek ismi | Bıra [e.] |
1) erken 2) hızlı, çabuk | rew |
1) erken erken 2) sık sık 3) hızlı, hızlı, | rew rew |
1) erken yap 2) hızlı yap | rew ke |
1) Eros, yunan mitolojisinde aşk, seks ve şehvet tanrısı. Afrodite ve Ares'in çocuğudur. 2) ruh bilimi: ruhsal çözümleme açısından cinsel eğilimler ve bundan doğan isteklerin tümü | Eros [e.] [Eski Yun.] [mit. Yunan] |
1) esir olmak, rehin olmak 2) kimsesiz olmak | hêsır biyayene |
1) esir, rehin 2) kimsesiz | hêsır (êsır, hêşir) [e.] |
1) ev 2) aile | çê (kê) [e.] (4) |
1) ev sahibi 2) tanrısal, ilahi bir güç olarak inanca göre evin ve ailenin üzerindeki koruyucu | wayırê çêyi [mit. → 2] |
1) evlat, bir kimsenin oğlu veya kızı, çocuk 2) soy, döl 3) yaşlı kimselerin çocukları yaşındakilere kullandıkları bir seslenme sözü | ewlad [Ar.] |
1) evren, âlem 2) dünya 3) bir erkek ismi | Cihan [e.] [astron.] [Far.] (2) |
1) eyvah! 2) yazıklar olsun! | heywax! [Far.] |
1) fışkırmak, püskürmek 2) bel ile kazınmak 3) yayılmak, dağılmak | bel biyayene |
1) fı#kır! püskür! 2) bel ile kazı 3) dağıt! yay! | bel bıke! |
1) farkına varmak 2) (birşeyin içine, yere) düşmek, çökmek | pırogınayene (pırogınen-, gına pıro, bıpırogn- ) (ez dıma gına pıro ke - sonradan farkına vardım ki) |
1) feryat, yaygara, çığlık, yardım çağrısı, imdat 2) bir erkek ismi | Hawar (Hewar) [e.] |
1) fes 2) kümes hayvanların başındaki kırmızı et, ibik | fose (fese) [d.] [zool. → 2] |
1) fidan (yeni yetişen ağaç veya ağaççık 2) başka bir yere dikilmek için bulunduğu yerden çıkarılan taze ağaç, dikme | leye [d.] [bot.] |