Türkce | ZonêMa/Kirmancki |
1) mundar (eti yenilmeyen hayvan) 2) kirli, pis | mırdar, mırar [Far. → Orta Far. → Avesta] |
1) Munzur Gözeleri 2) Munzur Baba Efsanesi. Munzur Gözelerinde mumlar ve çıralar yakılır, dilekler dilenir, kurban kesilir, dua edilir. Kutsal sayılan yer ve ziyaretgâh. | çımanê Munzıri (Muzıri) [din.] [mit.] |
1) Munzur Irmağı (Munzur Suyu), Dersim, Ovacık, efsaneleşen, ağıtlara konu olan ve kutsal sayılan akarsu 2) Munzur, bir erkek ismi | Munzır (Muzır) [e.] [coğ.] [mit.] |
1) müdahale etmek, karışmak 2) dövmek | qarsê cı biyayene |
1) mülkiyet hakkı 2) ücret | heqê wayıriye |
1) mütevazı, alçak gönüllü, gösterişsiz 2) erkek ismi | Qelender [sıf.] [Far.] |
1) namzet, aday, bir göreve atanan kimse 2) sözlü, yavuklu, neredeyse nişanlı | namzed [e.] [Far.] |
1) nar çiçeği 2) bir kız ismi | Gülnare [d.] [Far.] |
1) nar 2) bir kız ismi | Nare [d.] |
1) naz etme, nazlanma 2) gönlü kırılgınlık, güceniklik | dılêzariye |
1) Nazlı, naz yapan, kendini ağıra satan, işveli, edalı 2) bir kız ismi | Nazdare [d.] [Far.] |
1) ne kadar ki doyarsın, o kadar ye 2) doyacağın kadar ye | çıqay ke bena mırd, honde bore |
1) ne kadar ki görebiliyorsan, o kadar yaklaş 2) görebildiğin kadar yaklaş | çıqay ke şikina bıvêne, honda nejdi be |
1) ne kadar yapabildiysem, o kadar kolumu kaldırdım 2) ben kolumu kaldırabildiğim kadar kaldırdım | çıqay ke ez şikuyu, honde mı bojiyê xo dard we |
1) ne kadar yapabliyorsan, o kadar koşuyorsun 2) sen koşabildiğin kadar koşuyorsun | çıqay ke tı şikina, honde vozena |
1) nehir 2) bir erkek ismi | Çhem [e.] |
1) nezaret (gözaltı, akma, gözetme, gözetim) 2) bakanlık (eskimiş) 3) görü(nüm) (bir yerin çevreyi görme özelliği) | nezeret (nezaret) [e.] [Ar.] |
1) nişancı 2) yiğit, yürekli, cesur, cesaretli | sefkan [e.] |
1) nohut 2) sivilce | nüki |
1) o şart ile ki sen yarın getiresin, arabayı alabilirsin 2) yarın getirmek şartıyla arabayı alabilirsin | ebe o serto ke tı meşte biarê, tı şikina erebey bıcêrê |
1) o 2) alfabenin birinci harfi | a [a] [d.] |
1) o 2) onu, ona | ey [e.] |
1) o anasız oğlanı 2) o anasız oğlanlar | ê (i) lacekê bêmaye |
1) o beni getirdi 2) o beni getirmiş | aye ez ardu [d.] |
1) o büyük oluyor, o büyüyor 2) o daha yaşlı oluyor | a bena pil [d.] |
1) o büyük oluyor, o büyüyor 2) o daha yaşlı oluyor | o beno pil [e.] |
1) o gidecekse, o anlama gelmez ki, yapamayız ki onu tekrar görelim 2) onun gidecek olması, onu tekrar göremeyeceğimiz anlamına gelmiyor | awa ke şêro, nino o mane ke ma nêşkinime aye reyna bıvênime |
1) o götürüyor 2) o oluyor | a bena [d.] |
1) o götürüyor 2) o oluyor | o beno [e.] |
1) o kadar acıktı ki, bütün sofrayı yiyebildi 2) bütün sofrayı yiyebilecek kadar acıktı | honde bi vêşan ke, şikiya sıfrey pêrünu boro |