| Türkce | ZonêMa/Kirmancki | eczane | êczane [Ar./Far.] |
eda | eda |
edat, ilgeç (dil bilgisi) | edat [Ar.] [gram.] |
edebiyat | edebiyat [e.] [Ar.] |
edep | edeb |
edep yeri kılları | bıze [d.] |
edepsiz | edebsı |
eEvini toparlıyor | çê xo çineno we (1) |
efe | efe |
efekt | efekt |
efektif, etkili, etkin biçimde, etkili şekilde | efektif [Fr. → Lat.] |
efendi, beyefendi | efendi |
efkâr | efkar |
efsane | efsane [d.] [Far.] |
efsunlamak, büyülemek | efsun kerdene, afsun kerdene (Gımgım/Zara) |
Ege Denizi | deryayê egey |
egemenliği altında | bınê mayete de |
egemenlik, boyunduruk | mayete |
egzama, mayasıl | mıloçıke (mırcolıke) [tıbbi] |
egzoz | egzoz |
ehil (işin ehli, bir işten anlayan, bir işi iyi yapan kimse) | erbab [Ar.] |
Ehlibeyit (Ehl-i Beyt), ev halkı, ev ahalisi, islam öncesi ve erken dönemlerde bir Arap kabilesinin veya topluluğunun yönetici ailesi, bugün sadece Hz. Muhammed'in ailesi (Hz. Ali, Hz. Fatima, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin) ve torunları için kullanılmaktadır. | Ehlibeyt (Ehl-i beyt) [din.] [Ar. أهل البيت] |
ehlibeyt ailesi | mulxıtê ehlibeyt [din.] |
ejder | ejder |
ejderha (birçok hayvan türünün görünümünü ve gücünü bünyesinde bulunduran efsanevi bir yaratık) | ejderha (ejder, ejdiya) [mit.] [Far. → Orta Far. → Avesta] |
ek | ilavê |
ekşi | tırş (tırs) [sıf.] [Far.] |
ekşime (kuzukulağı) çesidi | nanê phepugi |
ekşimek, bozulmak | qeşiyayene (qeşin-, qeşiya-, -qeşi- ) [f.] |
ekşitmek, bozmak | qesenayene (qesenen-, qesena-, -qesen- ) [f.] |
|
|