Türkce | ZonêMa/Kirmancki |
1) çanta, torba 2) örgülü çanta | turık [e.] |
1) çare, umar, çözüm yolu, çıkar yolu, bir sonuca varmak, ortadaki engelleri kaldırmak için tutulması gereken yol 2) alın | çare [e.] [Far. → Orta Far. → Avesta] [anat.] |
1) çatallı olmak 2) birden fazla ucu olmak, çok uçlu olmak | çatalın biyayene |
1) çeşit, çeşitlilik 2) tip, tür | çeşit [e.] [Far.] |
1) çeşme etrafında yetişen bir bitki, ellere sürülerek yıkamada sabun gibi köpük çıkarır 2) kırmızı çalı bitk | savunê milçıku [bot.] |
1) çelik madeni 2) güçlü, kuvvetli (vücut) 3) Polat, bir erkek ismi | Polat [e.] [sıf. → 2] [Far. → Orta Far.] |
1) çevirmek 2) gezdirmek, dolaştırmak | çarnayene (çarnen-, çarna-, -çarn- ) [f.] |
1) çevirmek, değişiklik yapmak, yeniden düzenlemek, , kaldırmak 2) kilitlemek, kapamak | debırnayene (bırnen- de, bırna- de, debır- ) |
1) çifte, ani tekmeleme, ani sıçrama 2) ufak kap, tas | fıncık |
1) çiftleşme (keçinin dönemi) 2) kaynama | kel amayene |
1) çiçek 2) bir kız ismi | Vılıke [d.] [bot.] |
1) çocuğun emeklemeye başlaması 2) felçli, eli veya ayağı sakat olan, kötürüm | kud (kut) [sıf.] [tıbbi → 2 (3)] |
1) çocuk diyor ki, annesi hastadır 2) çocuk annesinin hasta olduğunu söylüyor | lacek vano ke, maa xo nêweşa |
1) çok ince, çok zayıf 2) ince odun, çırpı (dal, budak kırpıntısı) | çerık (çerik) |
1) çorap 2) çürük, kof (kuruyarak veya çürüyerek içi boşalmış olan) | puç [e.] |
1) çorba 2) aşure | germi [d.] [Ar. → 2] (1) (germiya imamu - aşure çorbası) |
1) çullanmak, abanmak, üstüne çökmek 2) Dikkatini vermek, ilgisini vermek | xo ser ro dayene (xo dan- ser ro, cı ser ro) |
1) çullatmak, abandırmak, üstüne çöktürmek 2) dikkat verdirmek, ilgi verdirmek | ser ro dayene (dan- ser ro, cı ser ro) |
1) çöl, kumluk, susuz ve ıssız geniş arazi, sahra, badiye 2) hiçbir şey yetişmeyen, olmayan yer | çol [Moğ.] |
1) çöplük/artık yığını 2) gübrelik 3) gübre yığını | sılondi (sılond) |
1) çürütüp koflaştırıyor 2) uyuşturuyor | peno puç |
1) öğrenmek 2) alışmak | musayene (musen-, musa-, -mus- ), cı musayene [f.] |
1) öğret 2) salık ver 3) tarif et! 4) göster! | cı salıx de! |
1) öğretme, tavsiye 2) olmuş veya olacak bir olay, bir olgu ile ilgili verilen bilgi, haber | salıx |
1) ölçü, ölçek 2) kâsenin büyüğü, büyük tas 3) baş parmağın ucu ile işaret parmağının ucu arasındaki uzunluk 4) çap, uç noktaları dairenin çevresi üzerinde bulunan ve çemberin merkezinden geçen doğru parçası (mat.) | çape [e.] [mat. → 4] [Erm.] |
1) ön 2) dolayı, yüzünden 3) karşı | ver (verê dûkan - dükkanın önü) |
1) ön tarafı 2) ilerisi, geleceği | verniya cı |
1) ön, ön taraf, ön kısmı 2) önü, ilerisi, gelecek | verni [d.] |
1) önce getirmek, ilkin getirmek, başlangıçta getirmek (zamansal) 2) ileri getirmek (mekânsal) | raver (aver, avê, ravê) ardene |
1) önce gitmek (zamansal) 2) ileri gitmek (mekânsal) | raver şiyene |