Türkce | ZonêMa/Kirmancki |
1) ufak taneli dolu 2) hamur veya köfteyi top şeklinde yuvarlak yapmak | xılorıge (xulxulige) |
1) ulaşmak, erişmek, varmak 2) yetişmek 3) olgunlaşmak | reştene (resen-, reş-, -res- ) [f.] (ez resena mektebe - ben okula ulaşıyorum, ben okula varıyorum) |
1) umumi, genel, yaygın 2) alenen, kamusal, halka açık | hemgani [sıf.] [Far.] |
1) umut 2) bir erkek ismi | Omıd (Omed) [e.] [Far.] |
1) utanma 2) 100 m² değerinde yüzey ölçü birimi 3) Argon elementinin simgesi 4) hayvanlara yiyecek verilen yer | ar [mat. → 2] [kimya → 3] [Ar. → 1 / Fr. → 2] |
1) uyarmak 2) azarlamak | hay ra ser dayene |
1) uydu, satelit 2) haberci, ulak, ayak işlerine bakan hizmetkâr | peyk [e.] [Far. → Orta Far. ] |
1) uyku 2) düş, rüya | hewn [e.] (wexto ke ê hewn derê - onlar uykuda oldukları zaman) |
1) uzağa götürmek 2) korumak (ör: beladan korumak) | düri berdene (ben- düri, düri ber- ) |
1) uzatmak 2) hareket etmek | radayene (dan- ra, da- ra, rad- ) [f.] |
1) uçkur (şalvarı bele bağlamak veya torba, kese vb. şeylerin ağzını büzmek için bunlara geçirilen bağ) 2) uçkur mecaz: cinsel duygu veya ilişki | doxıne (sulendeyr) [d.] |
1) ve 2) acı duyma durumundaki tepki | u |
1) Venüs, Roma mitolojisinde aşkın ve güzelliğin koruyucusu olan tanrıça. Yunan mitolojisindeki dengi Afrodit(e)'dir. 2) güneş sisteminde gezegen | Venus [d.] [astron.] [Lat.] [mit. Roma] |
1) vergi 2) haraç, rüşvet | bac [e.] [Far. → Orta Far.] |
1) vuruyor, çarpıyor, çakıyor 2) koyuyor 3) dayıyor, yaslıyor 4) katıp karıştırıyor | şaneno cı |
1) yırtık 2) yırtma | çarr [sıf.] |
1) yağmur 2) bir kız ismi | Şiliye [d.] |
1) yahu tanımadığım için sevmeyeyim mi? 2) tanımıyorum diye sevmeyecek değilim ya | qae, serba ke nas nêkenane (nêkon), hes mekeri? |
1) yakışıklı erkekler 2) yakışıklı erkeği | camordê (camêrdê, ciamordê) semti |
1) yakıncıl, çabuk yakınlık duyan ve kuran, uysal 2) asosyal, sosyal olmayan, toplum dışı (negativ anlamda) 3) iyi huylu, ama mecazen serbest olup erkeklerle oynaşan kadın | banok (arnax) [sıf.] |
1) yakan, yakıcı 2) ateşli, coşkulu 3) Suzan, bir kız ismi | Zozane [d.] [Far.] |
1) yalnız, yalnızca, yalnız başına, sadece, salt, sırf, tek, tek başına 2) ancak | teyna (tena) [sıf.] |
1) yan yana olun! birarada olun! 2) yan yana olsun! bir arada olsun! | têlewe de bıbê! (bıvê) |
1) yapışmak, yapışık kalmak 2) giymiş olmak, giyinmiş olmak | pırabiyene (pırab- ) |
1) yapan, yapıcı, yaratan 2) kurucu, inşa eden | vıraştoğ/e [e./d.] |
1) yapanlar, yapıcılar, yaratanlar 2) kurucular, inşa edenler | vıraştoği [ç.] |
1) yarı, yarım, buçuk 2) ortak, ortaklık | nêm (nême) [sıf./e.] [Far. → Orta Far.] |
1) yaramaz, değersiz, sersem 2) uyuşuk, uykulu | xılmas |
1) yardım, imdat 2) seslenme sözü: yardım edin! imdat! | medet [e.] [Ar.] |
1) yargılamak, kınamak, ayıplamak, birinin arkasından kötü yorum yapmak 2) levye | lom |