Türkce | ZonêMa/Kirmancki |
1) tam, eksizsiz, kesintisiz, bütün, tüm, en elverişli, en uygun 2) tıpkı | tam [sıf. → 1] [zf. → 2] [Ar.] |
1) tambur, yay veya mızrapla çalınan, uzun saplı, telli çalgı 2) dua sırasında thembur çalınır, kutsal sayılır
Sılo Qız (Keman ustası, halk ozanı ve şair): "tamburun yeri çok ağır ve kutsaldır".
| thembur (thombır, tembur) [e.] [din. → 2, themburê cemê heqiqeti] [Far./Ar.] |
1) tane, adet. sayı 2) tahıl, hububat | tene [e.] [Far.→ Orta Far. → Avesta (Zend)) |
1) taneler 2) insanlar, kişiler | teni [ç.] |
1) tanrı'yı işiten 2) İbrani peygamberi 3) İsmail, bir erkek ismi | İso [e.] [İbr.] |
1) tartışmak 2) münazara etmek (bir konu üzerinde, belli kural ve yöntemlere uyularak yapılan tartışma) | nahure |
1) tay 2) bir kız ismi | Cane [e.] [zool.] [d. → 2] |
1) tazeliyor 2) yeniliyor, yeni ediyor | keno teze |
1) tedirginlik 2) bir yıldızın hareketlerinde bozulma | vızonti [e.] [astron. → 2] |
1) tel 2) ip | tel [e.] [Far.] |
1) tembel, çalışmak istemeyen 2) sahtekâr, dolandırıcı, güven vermeyen 3) geçersiz (para için) | qelp [sıf.] |
1) temiz, lekesiz 2) halis, saf 3) Pakize, bir kız ismi | Pakiza [d.] [Far.] |
1) ten, cilt 2) kiş | ten [e.] [Far. → Orta Far. → Avesta] |
1) ticaret 2) ticarethane, firma | bazargani [e.] [Far.] |
1) toka (1) kadınların saçlarını bir arada tutmaya yarayan, bazen de süs olarak kullanılan araç 2) kemer, kayış, ayakkabı vb.nin iki ucunu birbirine bağlamaya, bunları istenilen genişlikte tutmaya yarayan, türlü biçimlerde tutturmalık) 2) el sıkışma 3) içki içerken birinin şerefine, sağlığına kadeh tokuşturma | toqa (toqe) [d.] [Tr. → 1] [İt. → 2, 3] |
1) tokat atmak, dayak atmak, köteklemek 2) taş vurmak, taşla vurmak | hime puro dayene |
1) tokat, dayak, kötek 2) taş | him(e) [d.] |
1) top 2) topu | tope [d.] |
1) topal, aksak, yürüme özürlü 2) ayaklarından biri kısa olan nesne | leng [sıf.] |
1) toparlamak, derlemek 2) (hayvanları) sürmek | arêdayene (dan- arê, da- arê, arêd- ) [f.] |
1) toplam, hepsi 2) bunun aynısı, ta kendisi | hemine [Far.] |
1) topluluk, küme, grup 2) Bağımsız (özerk) bir idare döneminde yargı görevinin yerine getirilmesi için toplanarak bir araya gelme, yargı için toplantı, mahkeme için toplantı (eskimiş)
Nuri Dersimi, Kürdistan tarihinde Dersim, 1952, S. 33: “Tarafsız bir mıntıkada bir toplantı yeri tâyin edilir. Tarafsız aşiretlerden hakemler seçilir. Duruşma için gün belli edilir ve belli günde tarafların yetki sahibi şahsiyetleri, mütareke üyeleri ve hakemler toplanarak muhakeme yapılır. Bu toplantıya kom derler. Komlarda heyecanlı görüşmeler başlar, tarafların iddiaları, müdafaaları, delil ve şahitleri tamamıyla dinlenir, neticede hakem heyeti gizli müzakerelere çekilir. İcabına göre kararlar bir kaç gün sonraya da talik edilir. Kararlarda tarafların hak ve borçları tafsilatıyla izah edilmiş olur. Verilen kararlar taraflarca kayıtsız şartsız kabul olunur. Kom kararlarına toplantı yapılan yerin adı verilir ve kararı tezkâr için, bu yere bir de taş rekzedilir. Kom toplantıları ekseriyetle büyük su başlarında, aile ocaklarında yüksek yaylalarda yapılır. Kardeşliğin tekrar tesisine sahne olmuş olan bu gibi yerler adeta bir ziyaretgâh sayılır“.
| qom (kom) [e.] [tar. → 2] [İt. Comunità, Fr. Communauté, Lat. Communitas] |
1) tutuşmak, yanmak 2) ateş basmak, ateş girmek | adır cı kotene |
1) tutuşsun, yansın 2) ateş bassın, ateş girsin | adır cı kuyo |
1) tuzsuz 2) tatsız kimse, yaramaz kimse | bêsol/e [sıf.] |
1) tükürük 2) pöf! yuh! | tü (1) |
1) tünek (kuş, tavuk, horoz vb.nin üzerinde tünedikleri dal veya sırık) 2) ıspanak | tar [bot. → 2] |
1) tüy (kanatlı hayvan tüyü) 2) yün | purt [e.] [zool. → 1] |
1) tüylerini yolmak 2) havada yiyip bitirmek 3) çalmak, tarumar etmek | purt kerdene (purt ken-) |
1) uğur getirdiğine inanılan yeşilimsi çubuksu bir böcek 2) Hz. Ali’nin dişi yağız atı 3) peygamber devesi | dundule xızıri (dundıla xızıri, dundıle xızıri) [din. → 2] [zool. → 1] |