Türkce | ZonêMa/Kirmancki |
1) savrulmak 2) esmek | va diyayene |
1) sebze, meyve, bakliyat vb.nin satıldığı yer 2) tahttan indirme 3) bağlaç: -diği, -duğu halde (ör.: hasta olduğu halde …) | hal [Fr.] [Ar. → 2] |
1) sel 2) bir erkek ismi | Laşer (Laser) [e.] |
1) semer 2) küçük adım, basamak | palıke [d.] |
1) sen buraya döküyorsun 2) sen buraya parçalara ayrıştırıyorsun, sen buraya çözüp parça haline getiriyorsun | tı çırçê (çarçê) nacay kena |
1) sen büyük oluyorsun, sen büyüyorsun 2) sen daha yaşlı oluyorsun | tı bena pil |
1) sen döküyorsun 2) sen parçalara ayrıştırıyorsun, sen çözüp parça haline getiriyorsun | tı çırç (çarç) kena |
1) sen görmemiş olduğun için çirkin değildir ya 2) sen görmedin diye çirkin olacak değil | serba ke to nêdi, kıroğın niyo qa |
1) sen götürüyorsun 2) sen oluyorsun | tı bena |
1) sen kurtulmuyorsun 2) sen bitmiyorsun | tı nêxelesina |
1) sen kurtuluyorsun 2) sen bitiyorsun | tı xelesina |
1) sen susadın, o yüzden su içiyorsun 2) sen susadın diye su içiyorsun | tı biya têşan, coka awe şımena |
1) sen susadın, onun için su içiyorsun 2) sen susadın diye su içiyorsun | tı biya têşan (têsan), serba ey awe şımena |
1) sen sürüyorsun (taşıt, hayvan, tarla, toprak, harman, çift...) 2) sen ekiyorsun, sen tohum ekiyorsun (sebze ve meyve) 3) sen olmaya devam ediyorsun, sen sürdürüyorsun | tı ramena |
1) sen tahmin edebiliyorsun 2) sen şüphelenebiliyorsun, sen kuşkulanabiliyorsun | tı şikina guman bıkerê |
1) sen zorunda kalmıştın ki gelesin 2) sen gelmek zorunda kalmıştın | tı mecbur mendi bi ke bêrê |
1) sen zorunda kalmıştın, gelmiştin 2) sen gelmek zorunda kalmıştın | tı mecbur mendi bi, amey bi |
1) sert, katı 2) kuru | huşk (husk) [sıf.] [Far. xušk] (2) |
1) sevda nedeniyle aklını yitirmiş, çılgın 2) bir kız ismi | Şeyda [d.] [Far.] |
1) sevgide çok üstün tutulan, muazzez 2) ermiş, eren 3)Aziz, bir erkek ismi | Eziz [e.] [Aram./Süry./İbr.] |
1) sevgili 2) nişanlı, sözlü | waşti/ye [e./d.] |
1) seviye 2) kenar | verver (ververê dey mebe! - onun seviyesine düşme! ) [e.] |
1) Seyit, eskimiş: bir topluluğun ileri gelen kişisi, bey, efendi 2) eskimiş: Hz. Muhammed'in soyundan olan kimse | Seyid (Sey) (khan) [e.] [Ar.] |
1) sivriltiyor 2) acılaştırıyor | keno thuj (2) |
1) siz 2) sizin, size, sizi 3) siz (nadiren kibar ifadelerde) | şıma (sıma) |
1) siz büyük oluyorsunuz, siz büyüyorsunuz 2) siz daha yaşlı oluyorsunuz | şıma benê pil |
1) siz götürüyorsunuz 2) siz oluyorsunuz, siz olursunuz | şıma benê |
1) siz korkuyordunuz 2) siz korkardınız | şıma tersêne |
1) siz kurtulmuyorsunuz 2) siz bitmiyorsunuz | şıma nêxelesinê |
1) siz kurtuluyorsunuz 2) siz bitiyorsunuz | şıma xelesinê |