Türkce | ZonêMa/Kirmancki |
1) popo deliği, anüs 2) küçük delik 3) oyuk (oyulmuş, içi boş ve çukur olan yer) | qulıke (quleke, qule) [d.] [anat. → 1] (2) |
1) rızık, yiyecek, içecek şey, azık 2) tanrı'nın bütün yarattıklarına verdiği nimet | rısk [Ar.] |
1) rağbet, istek, arzu, ilgi 2) beğenme, itibar | reğbet [Ar.] |
1) redaksiyon, yazılmış bir metin üzerinde gereken düzeltmeleri yaparak yazıyı yayıma hazır duruma getirme 2) yazı yazma, kaleme alma | redaksiyon [Fr. → Lat.] |
1) redaktör, yazılmış bir metin üzerinde gereken düzeltmeleri yaparak yazıyı yayıma hazır duruma getiren kimse 2) yazı yazan, bir yazıyı kaleme alan kimse | redaktor/e [e./d.] [Fr.] |
1) rüzgar 2) dedi, dedim | va [e.] [Far. → Orta Far. vād → Eski İr. vāta] |
1) sıkışmak 2) kalabalık olarak bir yere girmek | qelebiyayene (qelebin-, qelebiya-, -qelebi- ) [f.] |
1) sıkı, sert, katı, sağlam, sabit 2) incik, baldır | çip (kip) [d.] [sıf.] [anat. → 2 (1) ] (2) |
1) sıkılık 2) sağlamlılık 3) dayanıklılık | çipêni (kipêni) |
1) sıkıntıda olmak, güç durumda bulunmak 2) yoksul olmak, yokluk içinde bulunmak | tengê de biyayene |
1) sır saklayamamak 2) her söyleneni açıklamak 3) durmadan osurmak | fıse tede nêmendayene |
1) sırtlan 2) yaşlanmış kişi | keftar [e.] [zool. → 1] (1) |
1) sıyırmak 2) agaç budamak | terişnayene (terişnen-, terişna-, -terişn- ) [f.] |
1) sızmak 2) yavaş yavaş gelmek, ağır ağır gelmek 3) beraberinde gelmek | pede amayene (pede şiyayene) (awe hawa yêna pede, yêna zerre de - su sızıyor, içeriye sızmakta) |
1) sıçramak 2) fırlamak 3) sürünmek | çiv dayene |
1) sıçratmak 2) fırlatmak 3) süründürmek | çiv kerdene |
1) sağır etmek, sağırlaştırmak, kulaklarının duymamasını sağlamak 2) uyuşturmak, uyuşuk etmek, dindirmek, lokal anestezi yapmak 3) ses geçirmesini engellemek | kherr kerdene [tıbbi → 2] |
1) sağır olmak, sağırlaşmak, kulakları duymamak 2) uyuşmak, hissiz olmak | kherr biyayene [tıbbi] |
1) sağır, işitme duyusundan yoksun, işitmeyen 2) ses geçirmeyen 3) ısıyı az veren, geç ısınan 4) vurulduğu zaman ses vermeyen 5) içi görülmeyen, donuk (cam) 5) hissiz, uyuşmuş (parmak) | kherr [sıf.] [tıbbi] |
1) sağırlık (sağır olma durumu), duymamazlık 2) uyuşma, hissizlik | kherriye (kherrêne) |
1) saatler (zaman olarak) 2) saatler (alet olarak) | sati [ç.] |
1) sabır 2) iç sıkıntısı, daralma | hedıre (hedıra mı bırriye - sabrım tükendi), hevdiriye (Varto), hedıle, hedure, hedire |
1) sahip 2) tanrısal, ilahi, mistik bir güç (koruyan, esirgeyen, rızkını veren ve alan), inanca göre herşeyin wayırı (sahib) adı verilen bir tanrısı vardır, hiçbir şey sahipsiz olmadığına göre deniz, derya, çay, su kaynağı, köprü, göl ve geçitin de bir sahibi vardır | wayır/e [e./d.] [mit. → 2] |
1) sahipsiz bir şey, ortalıkta bir şey 2) sahipsiz eşya, sahibi olmayan eşya | çiyê bêwayır |
1) salhane, kesimevi, kanara, mezbaha 2) salak, aylak, avare | selexane [sıf. → 2] [Ar./Far.] |
1) sanmak, inanmak, kanı 2) şüphelenmek, kuşkulanmak 3) tahmin etmek, zannetmek, sezinlemek | guman kerdene (guman ken-, guman ker- ) |
1) sarışın (buğdayımsı) 2) bir kız ismi | Kheje (Kheze) [d.] |
1) sarışın 2) bor (atom numarası 5, simgesi B) | bor (B) [sıf. → 1] [kimya] [Far. → 1] [Lat. → 2] (1) |
1) savaş 2) bir erkek ismi | Ceng [e.] [Far. → Orta Far. → Avesta] (1) |
1) savaşçı, silâhşor 2) savaşı seven, savaşkan, dövüşken 3) bir erkek ismi | Cengaver [e.] [Far.] |