| ZonêMa/Kirmancki | Türkce | Deutsch | English | tebere welat (tevere welat) | yurtdışı | Ausland | foreign countries |
teberik (teverik) [e.] [din.] [Ar.] | Teberrük. Bir inanç ritüeli. Tapınak, kutsal olan yerlerden alınan herhangi bir cisime, örneğin bir küçük taş, bir küçük ağaç parçası, kutsanmış yiyecek gibi şeylere denir. Bunun yanında ermiş olarak bilinen kişilerin verdiği veya bunların mezarlarından da (ziyaretlerinden) alınır. Aldıktan sonra kendisinden ayırmaz, bedeninde taşır, veya teberik eve getirilince bir lokma pişirilir ve dağıtılır, o teberik bir bezden dikilmiş torbaya konur, evde yüksek bir yere asılır. Her perşembe bunun önünde mum yakılır, dua edilir. Sorunları çözmek için teberik üzerine yemin etme, iki insanın karşılıklı teberik yiyip aşklarına bağlı kalacaklarına yemin edip sözleşme veya kavgalı olanlar büyükleri tarafından kutsal ziyaretlerin içine getirilip teberik yedirilip bunları barıştırma rituelleride var. Uğur getireceğine inanılır.
Mecaz olarak: Başkasına çok az verilen şey.
Tarihsel: 1938 Dersim Hareketinden sonra sağ kalanlar Orta Anadolu’ya sürgün edilirken, bir daha geri gelmeme, birbirini görmeme korkusuyla yanlarına teberik (bir avuç toprak) almışlardır.
| | |
tecel | alınyazısı, kader | | |
tecrûbe [Ar.] | tecrübe | Erfahrung | experience |
tedbir [e.] [Ar.] | önlem | Maßnahme | prevention |
tede | içinde, dahil | | |
tede keno | kále alıyor, sayıyor | | |
tede kerdene (ken- tede, kerd- tede, tede ker-) [f.] (tede nêkena - saymıyorsun, değer vermiyorsun) | 1) içine koymak 2) saygı göstermek, saymak | 1) reintun, reinlegen, reinsetzen, reinstellen 2) respektieren, ehren, verehren, achten, daraufhören | 1) to put it in, to stick into 2) respect |
tedebiyayene (ben- tede, bi- tede, tedeb- ) [f.] | içinde olmak | darin sein | bo be in it |
tedecerrebnayene (cerrebnen- tede, cerrebna- tede, tedecerebn- ), tedecerrevnayene (Desim mameki) [f.] | içinde deneme (test) koymak/yerleştirmek | darin proben einsetzen | test put (set) in, insert test |
tedeestene (esten- tede, est- tede, tedeest-) [f.] | içinde bulunmak, içinde mevcut olmak, içinde var olmak | darin existieren, vorhanden sein | existence in it |
tedeestey (teyestey) [ç.] | içindekiler, içerik | Inhalte | contents |
tedemendene (manen- tede, mend- tede, tedeman-) [f.] | içinde kalmak | darin bleiben | stay in it |
tedevınetene (vınden- tede, vındet- tede, tedevınder- ) [f.] | içinde kalmak, içinde bulunmak | sich darin aufhalten | to stay in it |
tedeverdayene (verdan- tede, verda- tede, tedeverd- ) [f.] | içinde bırakmak | darin lassen | to leave it in, to keep it in |
tedqiq keno | araştırıyor | | |
tefiye! | birbirine geçir! birbirine kat! | | |
tefo duman | göz gözü görmeyen fırtına | | |
tegel | eğreti dikiş | | |
tek be (ve) tek | tane tane | Stück für Stück | bit by bit |
tek be tek | tek tek, parça parça | einzeln, Stück für Stück | individually, piece by piece |
tek [sıf.] [Tr.] | biricik | einzig, alleinig, unverwechselbar | only, single |
tekıt şi (terkıt) [e.] | terk edip gitti, bırakıp gitti, vazgeçip gitti, ayrılıp gitti, çekip gitti | | |
Tekman [e.] [coğ.] [tar.] | Tekman (Erzurum iline bağlı bir ilçe. Zonê Ma/Kırmancki konuşan ve Elewi tanımı olan alevilerin yerleşim yeri. 1946 yılına kadar Hınıs ilçesine bağlı bir köy iken aynı yıl ilçe statüsüne kavuşdu) | Tekman | Tekman |
teknik [Eski Yun.] | teknik | Technik | technology, technique |
teknoloci [Yun.] | teknoloji | Technologie | technology |
teknolociyê melumati (TM) | bilişim teknolojisi (BT) | Informationstechnologie (IT) | information technology (IT) |
tel [e.] [Far.] | 1) tel 2) ip | 1) Draht 2) Garn | 1) wire 2) yarn |
telebe [e.] [Ar.] | talebe, öğrenci | Schüler, Student | student |
telebey [ç.] (telebey ki biamêne - öğrenciler de gelseydi) | talebeler, öğrenciler | Schüler | students |
|
|